Haber

Anayasa Mahkemesi-Yargıtay krizi: Hükümetin bireysel başvuru planı nedir?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Türkiye aleyhine açılan davaların azaltılması amacıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılmasına olanak tanıyan yasal düzenleme, Can Atalay kararının ardından tartışmaların odağında yer alıyor. Hükümet, Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Yargıtay arasında krize neden olan “bireysel başvuru” sisteminin değiştirilmesi için adım atmaya hazırlanıyor.

Ancak avukatlar, bireysel başvuru yetkilerinin daraltılması halinde AİHM’nin Anayasa Mahkemesini etkili bir iç hukuk yolu olarak kabul edemeyeceği uyarısında bulunuyor. Bu da AİHM’e gönderilen belgelerin yeniden artabileceği anlamına geliyor.

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyu mümkün kılan düzenleme, 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumunun ardından yürürlüğe girdi. Bu dönemde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Yüksek Kurul gibi yüksek yargı kurumları da devreye girdi. Hakimler ve Savcılar Birliği (HSYK) hükümete karşı muhalif bir çizgi sergiledi. Hükümet, yüksek yargı organlarından gelen açıklamaları “vesayet” olarak nitelendirdi ve bunları yüksek yargının Anayasa değişikliklerinde koz olarak kullandı.

Bu amaçla artık “terör örgütü” olarak kabul edilen Gülen örgütünün de desteklediği hükümet, Anayasa değişikliği yaptı. Bu değişimin sonucunda Gülen örgütü yargıda, özellikle de mevcut Hakimler ve Savcılar Kurulu’nda (HSK) gücünü pekiştirdi. Anayasa değişikliğiyle AİHM’e gidecek binlerce dosyayı filtreleyecek “bireysel başvuru” sistemi hayata geçirildi. Sistem ilk kez 23 Eylül 2012’de hayata geçirildi.

Avukatlar planlanan değişiklik hakkında ne diyor?

O dönem AİHM’e gitmeyi engellemek için bireysel başvuru yapıldığını hatırlatan insan hakları hukuku uzmanı Avukat Kerem Altıparmak, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, yapılması düşünülen değişikliklerin sonuçları konusunda uyardı. AİHM’nin “Hak ihlaline uğradığını iddia eden kişi hakkında olumlu karar verilmesi, mağdur statüsünün ortadan kaldırılması için tek başına yeterli değildir. İade şeklindeki kararın uygulanması gerekir” şeklinde bir içtihatının bulunduğunu hatırlatan Prof. Altıparmak, “Bu durum hak ihlaliyle birlikte müebbet hapis cezasına çarptırılmış biri için de geçerlidir” dedi. “5 milyon TL tazminat vermek yeterli olmayacak” dedi.

Bireysel başvuru sisteminin Türkiye’de yaklaşık 11 yıldır uygulandığına dikkat çeken Altıparmak, bu içtihat dikkate alındığında, etkilerinin kısıtlanması durumunda Anayasa Mahkemesi’nin AİHS açısından etkili bir iç hukuk yolu olmaktan çıkacağını ifade etti.


İnsan hakları hukuku uzmanı Avukat Kerem Altıparmak Fotoğraf: Anka

Mevcut krizde hükümetin uzun vadeli bir Avrupa Konseyi kurma niyeti olabileceğini düşünen Altıparmak, ikili bir krizin yaklaştığını belirterek, şunları söyledi:

“Osman Kavala’yı hala serbest bırakmıyorlar. İhlal kararının üzerinden 16 ay geçti. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’dan bir karar gelecek mi diye oyalandı. Gelirse Avrupa Konseyi bir şeyler yapacak. Öte yandan AİHM’in kararı var ‘Yalçınkaya kararı var. Orada bekleyen 8.500 dosya var. Yalçınkaya kararı uygulanmazsa dosya sayısı 20 bini aşacak. Bu nedenle büyük bir kriz yaklaşıyor. Belki de iktidar Anayasa Mahkemesi’ni bloke ederek AİHM’yi bloke etme stratejisi hesaplıyor.”

AİHM’de halihazırda Türkiye aleyhine 25 bin belge bulunduğunu kaydeden Altıparmak, “Anayasa Mahkemesi’nin barajı çalışmazsa AİHM Türkiye’den gelen 50-60 bin dosyayla baş edemez. Bu dosyalar doğrudan AİHM’ye gidecek.” Bu durum Türkiye’nin Avrupa Birliği’ni etkileyecektir.” “Konsey ilişkilerini etkileyecek ciddi sonuçları olacak” dedi.

Prof. Dr. İhtilal Güngör: Anayasa Mahkemesi’nin kararı bağlayıcıdır

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr., Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama yetkisinin kısıtlanmasının ve hak ihlali kararlarının yalnızca tazminatla sınırlandırılmasının bireysel başvuruyu tamamen işlevsiz hale getireceği görüşünde. Dr. İhtilal Güngör, AİHM’nin tazminat vermekle kalmayıp gerekirse yeniden yargılama kararı da verdiğini belirtti.

Uygulamada Anayasa Mahkemesi’nin “yüksek istinaf mahkemesi” eleştirisini haklı çıkaracak kararlar alındığını anlatan Günör, bu konuda Yargıtay’ı da eleştirdi. Güngör, “Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, Yargıtay’ın birçok dosyayı gerektiği gibi titizlikle incelemeden onaylaması nedeniyle ortaya çıkan bu boşluğu bireysel başvurularla gidermeye çalıştı.”

Prof., “Mahkemeler arasında üstünlük-tabiiyet ilişkisi olamaz” ifadesini yanlış buldu. Güngör, aksine mahkemeler arasında bir hiyerarşi bulunduğunu ve Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurularda verdiği ihlal kararlarına Yargıtay’ın direnmesinin mümkün olmadığını kaydetti. Güngör, “Bireysel başvurular sonucunda verilen kararlar yargı yargısı açısından da bağlayıcıdır. Buna direnmek mümkün değildir. Mahkeme kararları doğru olduğu için değil bağlayıcı olduğu için uygulanıyor. Buna uymamak Anayasaya aykırı davranmaktan başka bir anlama gelmez.”

Anayasa Mahkemesi’nde kişisel başvuru maddesi

Anayasa’nın tartışmalı 148. maddesinde Anayasa Mahkemesine tanınan bireysel başvuru yetkisi şu şekilde tanımlanıyor:

“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamında Anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerden herhangi birinin kamu otoritesi tarafından ihlal edildiği gerekçesiyle herkes Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekir. Bireysel başvuruda ise, “Hukuk yolunda dikkat edilmesi gereken hususların incelenmesi yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”

Anayasa değişikliği bağlamında Anayasa Mahkemesine neden bireysel başvuru yetkisi verildiği açıkça anlatılıyor.

AİHM’de her yıl Türkiye aleyhine çok sayıda dava açıldığı ve Türkiye’nin birçok davada tazminat cezasına çarptırıldığı hatırlatılarak, kişisel başvuru sistemi sayesinde mağduriyet yaşadığını söyleyenlerin önemli bir kısmının bu cezaya çarptırıldığı belirtiliyor. AİHM’e gitmeden hak ihlalleri ortadan kaldırılacak. Gerekçede, “Böylece Türkiye aleyhine açılacak dava sayısında ve verilecek ihlal kararlarında azalma olacağı değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda sağlıklı işleyen bir bireysel başvuru sisteminin kurulması önem taşımaktadır. Türkiye’de haklara ve hukukun üstünlüğüne dayalı standartları yükselteceğiz.”


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Fotoğraf: Jean-Francois Badias/dpa/picture Alliance

Anayasa gerekçesinde bireysel başvurunun Türkiye açısından bir diğer faydası şöyle belirtiliyor:

“Türkiye’de bireysel başvuru yönteminin kabul edilmesi, bir yandan bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin daha iyi korunmasını sağlayacak, diğer yandan kamu kurumlarını Anayasa ve kanunlara daha uygun davranmaya zorlayacaktır. bu amaçlarla yapılan değişiklikle bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve korunması sağlanacaktır.” “Bu güvenliğin sağlanması amacıyla vatandaşlara bireysel başvuru hakkı verilmiş olup, Anayasa Mahkemesi’ne bu başvuruları inceleyip karara bağlama görevi verilmiştir.”

Gerekçede ayrıca, bireysel başvuru yoluyla “Anayasa Mahkemesi’nin özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonunun olduğu” belirtiliyor.

Bireysel başvurunun sınırları nelerdir?

Öte yandan Anayasa’da ve Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş kanununda bireysel başvurulara sınırlamalar getirilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesi kapsamında “Bireysel başvurularda hukuki süreçte dikkate alınması gereken hususlar incelenemez” ifadesine dikkat çekilerek, bunun olası uyuşmazlıkların ortaya çıkmasını önlemeyi amaçladığı kaydedildi. Diğer yüksek yargı organları ile Anayasa Mahkemesi arasındaki görev paylaşımı.

Kanun, başvuru sistemini şu şekilde sınırlıyor: “Bireysel başvuru yapılmadan önce, ihlale yol açtığı iddia edilen işlem, eylem veya ihmale ilişkin kanunda öngörülen tüm idari ve yargı yollarının tüketilmiş olması gerekir.” Ayrıca yasama süreçleri ve düzenleyici idari süreçlere karşı doğrudan kişisel başvuru yapılamayacağı, Anayasa Mahkemesi kararları ve Anayasa ile yargı denetimi dışında bırakılan süreçlerin bireysel başvuruya konu edilemeyeceği vurgulandı. Yine kanunda “mülkiyet kontrolü yapılamaz, idari işlem ve işlem kararı alınamaz” şeklinde bir sınırlama yer alıyor.

Kamu tüzel kişileri vatandaşlara tanınan bireysel başvuru hakkından yararlanamaz.

Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sistemi nasıl çalışıyor?

Temel hakları ihlal edilenler, iç hukuk yollarını tamamladıktan sonra dilekçe ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabiliyor. Anayasa Mahkemesi’nde başvuruları incelemek üzere başkan ve dört üyeden oluşan iki ayrı bölüm bulunmaktadır. Komisyonlar bu departmanlara bağlı olarak çalışır. Bir üyenin başkanlığını yaptığı bu komisyonlar, kabul edilebilirlik kriterlerini açıkça karşılamayan başvuruları değerlendirme yetkisine sahiptir. Bu aşamayı geçen dosyalar departmanların önüne gider. Anayasa Mahkemesi Birinci veya İkinci Dairesi, niteliğine göre başvuruları karara bağlayamayacağı gibi, dosyayı Genel Kurul’a da gönderebilir. Genel Konsey, kararlarını 15 üyenin bir araya gelmesiyle salt çoğunlukla alır.


TİP Milletvekili Can Atalay Seyahat davasından dolayı cezaevinde. Fotoğraf: ANKA

Bireysel başvuruya karar vermeden önce Adalet Bakanlığının görüşünün alınması da yasal zorunluluktur.

Mahkeme, kanuna uygun olarak yapacağı maddi inceleme sonunda başvurucunun haklarının ihlal edilip edilmediğine karar verebilecek. İhlal kararı verilmesi halinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler de sıralanmıştır.

AİHM’de Türkiye aleyhine açılan davalar artıyor

Sistem 11 yıldır uygulanıyor. Ancak yıllar geçtikçe Türkiye aleyhine AİHM’de açılan davaların sayısı ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuruların sayısı hızla artıyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre sistemin uygulamaya geçmesiyle birlikte 2012 yılı sonunda Türkiye aleyhine AİHM’ye yapılan başvuru sayısı 16 bin 876 iken bu sayı 2015 yılında 8 bin 488’e düştü. 2016 yılındaki darbe girişiminin ardından AİHM’deki dosya sayısında artış yaşandı. 31 Aralık 2021 itibarıyla sayı 15 bin 251’e çıktı. 2021 yılında Türkiye hakkında 76 ihlal kararı verildi. Böylece Türkiye o yıl Rusya, Ukrayna ve Romanya’nın ardından 4’üncü sırada yer aldı.

Geçtiğimiz yıl AİHM’de Türkiye aleyhine açılan toplam dosya sayısı 20 bin 100’e çıktı. Türkiye, en çok dava açılan ülkeler arasında 4’üncü sıradaki yerini korurken, 2022’de 73 ihlal kararı verildi.

Anayasa Mahkemesi’ne 551 bin dava açıldı

Anayasa Mahkemesine ilk başvuru 23 Eylül 2012 tarihinde yapıldı. 2012 yılında başvuru sayısı 1.342 iken 2013 yılında 9.897 başvuru yapıldı. 2014 ve 2015 yıllarında 20 bin olan başvuru sayısı 2016 yılında 80 bini aştı. Darbe girişiminin gerçekleştiği dönemde. En fazla başvuru 109 bin 779 ile 2022’de yapılırken, bu yıl (30 Eylül) 80 bin 218 bireysel başvuru yapıldı. 2012’den bu yana geçen 11 yılda yapılan toplam başvuru sayısı 551 bin 156 oldu.

Bu başvurularda toplam 70 bin 364 hak ihlali kararı verildi. İhlal kararlarının yarısı yani 35 bin 407’si geçen yıl verildi. En büyük ihlal makul sürede yargılanma hakkıydı. Toplam ihlallerin yüzde 79’u yani 56 bin 443’ü bu hakka karşı işlendi. Adil yargılanma hakkına ilişkin 3 bin 566, ifade özgürlüğüne ilişkin ise 3 bin 519 ihlal kararı verildi. Bugüne kadar Can Atalay’ın başvurusunda örneği verilen “kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkına ilişkin 294, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkına ilişkin ise 15 ihlal kararı verildi.

Şu anda Anayasa Mahkemesi’nde bekleyen yaklaşık 130 bin belge var.

Hükümetin gözü Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 50. maddesinde

Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve yargılama usullerini düzenleyen 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesi, ihlalin ortadan kaldırılması amacıyla Anayasa Mahkemesinin “yeniden yargılama” yetkisini düzenliyor. Kanunda bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:

“Tespit edilen ihlalin mahkeme kararından kaynaklanması halinde, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla belge yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilir. Yine yargılama yapılmasında hukuki bir yarar bulunmayan hallerde tazminat ödenebilir. Başvurucu lehine hüküm verilebilir veya genel mahkemelerde dava açılabilir.Yargılamanın yeniden yapılmasından sorumlu mahkeme Anayasadır.Mümkünse ihlali ve ihlalde mahkemece açıklanan sonuçları ortadan kaldıracak şekilde belgelere karar verir. karar.”

Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararı sonrasında ortaya çıkan krizde Yargıtay da Anayasa Mahkemesi’nin “yeniden yargılama” yetkisinin daraltılmasına yönelik düzenleme yapılmasını istiyor. Bu şekilde hak ihlaline ilişkin kararların yalnızca tazminat kararlarıyla sınırlı olması talep edilmektedir. Böylece Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespiti sonrasında davaların yeniden yargılama yoluyla sıfırdan ele alınmasının önüne geçilmesi amaçlanıyor. Basına yansıyan haberlerde hükümetin benzer bir düzenleme için çalıştığı belirtiliyor.

Anayasa Mahkemesinin bilinen hak ihlali kararları

Anayasa Mahkemesi bugüne kadar Türkiye’nin yaşadığı krizlere birçok hak ihlali kararında ‘çözüm’ üretti. Hükümet ile Gülen yapılanmasının “ortak” olduğu ve kumpas olarak nitelendirildiği dönemde başlatılan 237 sanıklı Balyoz davasında hak ihlali kararının ardından tutuklu askerler serbest bırakılabildi. Ergenekon davasında da İlker Başbuğ ve Mustafa Balbay gibi isimler lehine benzer bir karar verilmişti. Dönemin MHP Milletvekili Engin Alan da Anayasa Mahkemesi kararıyla tahliye edildi.

2015 yılında MİT TIR’larının görüntülerini yayınladıkları gerekçesiyle tutuklanan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül, Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından serbest bırakıldı.

“Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı açıklama yapan barış akademisyenlerinin Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezalandırılması da hak ihlali olarak nitelendirildi. Bu kararın ardından akademisyenler yargılandıkları davalardan beraat ederken, bir kısmı da görevlerine geri dönebildi. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, haberlere ilişkin erişim engelleme kararları ve gazetelere uygulanan reklam yasağı kararına karşı hak ihlali kararı verdi. Anayasa Mahkemesi, sorunun yasadan kaynaklandığını belirterek Meclis’ten çözüm talebinde bulundu.


Türkiye, Osman Kavala kararını uygulamadığı için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin denetim sürecinde. Fotoğraf: Kerem Uzel/dpa/picture Alliance

Anayasa Mahkemesi, bazı mahkemelerin kadın avukatların duruşmalara başörtülü olarak katılamamasına ilişkin kararlarının ardından hak ihlali olduğuna karar vererek bu uygulamaya son verdi. 2014 yılında bu konuda din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verildi.

Cezaevinde tutuklu bulunan Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu lehine verilen kararların ardından bu milletvekilleri serbest bırakıldı. Yine gazeteci-yazar Mehmet Altan ve Şahin Alpay lehine verilen hak ihlali kararları, yerel mahkemelerin bir süre direnmesinin ardından uygulamaya konuldu.

Bu arada Anayasa Mahkemesi, Osman Kavala’nın Seyahat davasında tutukluyken yaptığı bireysel başvuruda hak ihlali bulunmadığına karar verdi.

DW Türkçe’ye VPN üzerinden nasıl erişebilirim?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu