Yaşam

Binlerce yıl öncesinin sofrasında…

Ege Yatır

Yemek kitaplarına asla sadece yemek kitabı olarak bakılmamalıdır çünkü bu yemeğin doğasına aykırıdır. İnsanın yemekle kurduğu bağ ve onu okuma biçimi buna zaten izin vermiyor. Soframıza gelen bir tabak yemek ile yüzyıllar öncesinden sofraya taşınmış bir kültür, tarih, gelenek ve emek vardır. Bu nedenle yemek kitaplarıyla birlikte sadece yemek değil, tarih ve kültür de meskenlere giriyor. Her yemek kitabıyla kendimizi bu zengin ilişkinin içinde bulmamız mümkün değil ama satırların altında yatanları düşündüğümüzde bu zenginliğin kapıları mutlaka aralanacaktır. Ancak o kadar çok kitap var ki daha ilk sayfasından sizi bir dünyanın içine çekiyor. İşte o dünyada az önce dile getirilen çeşitlilik okurlarını karşılıyor. Bu kitaplardan biri geçtiğimiz günlerde Yapı Kredi Yayınları tarafından tanıtıldı; Jean Bottéro’nun ‘Dünyanın En Eski Mutfağı’. İncil ve eski Ortadoğu dinleri konusunda uzman, dünyaca ünlü Fransız Süryani bilgini Jean Bottéro, çalışmasında yaklaşık olarak M.Ö.

Dünyanın En Eski Mutfağı, Jean Bottero, Çeviren: Parıltı Çiğdem Tezel, 136 sayfa, Yapı Kredi Yayınları, 2023.

Yeme-içme çok kolay ve çoğu zaman düşünmeden yaptığımız bir eylem olsa da Bottéro, kitabının her sayfasında okurlarına aksini ispatlıyor. Besinin toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşma ve en derinden haber verme gücünü çok yönlü bir şekilde ortaya koyuyor. Yukarıda hızlıca bahsedildiği gibi, Bottéro’nun birçok unvanı vardır. Tarih yazımından Ortadoğu dinleri konusundaki uzmanlığına kadar farklı açılardan sorunları ele alabilecek birçok özelliğe sahiptir. Bu nedenle ‘Dünyanın En Eski Mutfağı’, her ne kadar temelde bir tarih kitabı olsa da, yemek için zengin bir maddeden doğar ve kendi formunu oluşturur. İyi olan şey, Bottéro’nun bu kitabı herkesin okuyabilmesi için yazması. Yani ‘Dünyanın En Eski Mutfağı’nın en değerli yönlerinden biri olan ağır bir akademik birikimi genel okuyucunun ilgisini çekebilecek düzeye getirmiş. Yazar kitabının önsözünde şöyle diyor: “Bu kitabı yazmaktaki amacım, saygıdeğer Mezopotamyalı atalarımızın ‘yeme-içme’ kültürü üzerine akademik ve kapsayıcı bir çalışma yapmak değildi, çünkü sıkıcı ve kuru bir kitap olurdu. akademisyenler için çalışma (samimi okuyucu kitlesi pahasına).”

Yazar tam da bu noktadan yola çıkarak yani “sıkıcı ve kuru” olmayan bir dil yakalayarak eski Mezopotamyalıların yediklerinin ve içtiklerinin izlerini tarihten alıyor ve günümüze kadar sürdürüyor. Pişirme tekniklerini, ziyafet yemeklerini, tanrıları için yapılan şeyleri, kurdukları sofralardaki içeceklerin yerini hayattan örneklerle detaylandırarak kitabının sayfalarına taşıyor. Üstelik sadece geçmişte değil, bugünün dünyasında da yansımalarını arar. Bottéro’nun bir sorusu var: “Eski Mezopotamyalılarla yemek yeme fırsatımız olmadığına göre, elimizdeki Türk-Arap veya Lübnan veya Yakın Doğu mutfağında bu mutfağın lezzetlerini tadamaz mıyız?”

‘Dünyanın En Eski Mutfağı’nın en keyifli yönlerinden biri de bu. MÖ 1700’lerden günümüze kadar uzanıyor. Bırakın koklamayı, hayal bile edemediğimiz yemeklerin yansımalarının peşine düşüyor. Yemek ve sofra kültürünün bir medeniyeti anlamanın en etkili yollarından biri olduğunu kabul edersek, bu kültürün de günümüze açılan kapıları olduğunu unutmamalıyız. Bottéro, ‘Dünyanın En Eski Mutfağı’nda okuyucularına bu değerli hatırlatmayı yapıyor.

Sadece yemek meraklıları için değil, tarih ve antropoloji meraklıları için de…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu